23 Aralık 2010 Perşembe

Bazı kararların öncesi uzuuuuuun bir kararsızlık sonrasıdır...

12 Aralık 2010 Pazar

Hülyalar,Rüyalar..

Bir şeyi gerçekten yapmak istediğinizde önce hayal katilleriyle karşılaşırsınız.
Herbirini inandığınız şeye inandırmanız gerekir.
Ki zaten zar zor bulmuşsunuzdur birşeylere inanmayı..
Aslında inançsızlığa sizde herkes gibi meyletmişken (kendine olan inançtan bahsediyorum,hani şu bir zamanlar kendini bilen,tanıyan ve neleri başarıp neleri başaramayacağını bilen,isteyen,yaratanını hatırlayan,anlayan,seven,onun yolundan giden,kendi mutluluğunu alan,başkalarına mutluluk vermeyi bilen,isteyen,senden,benden... işyerinde önüne her ay bir öncekinden daha yüksek olarak konulan satış hedeflerine olan inancından,satışlar artarsa şirketin büyüyeceğine,şirket büyürse senin de büyüyeceğine olan inancından ve ya insanlığın artık dünyaya olan tek etkisinin doğayı tahrip etmek olduğuna,ilerde su için savaşmamız gerekeceğine olan inancından inandırılmalarından bahsetmiyorum...) yaşamın inanç olmadan ne kuru ve manasız bir hal aldığını farketmeden çoğu kez harala gürele yaşayıp giderken ve ara ara depresyona girip çıkarken bir şey bulmuşum inanacak ;abidik gubidik de olsa..belki mutlu edecek beni..
Ama sonra üzülmeyesin diye başlayan cümleler kurup,sizi düşünüyormuş gibi görünseler de aslında sizin yaşamanıza imkan tanımayan birileri olup çıkanlar bazen en yakınlarınız olabiliyor.
Bir rahat bıraksa herkes herkesi..

Ben kimsenin hülyasına,rüyasına karışmıyorum,anlatılanı dinliyorum ve hep destek olmaya çalışıyorum,müdahale etmiş olmayayım diye hep bir adım geride duruyorum bana mantıklı gelmese de o bahsedilen. Hülyalara,rüyalara saygı duyuyorum.Bunları benliğin bir parçası olarak görüyorum.Bir sevdiğimin önünü böyle açabilirsem mutlu olurum,bende parçası olurum meydana gelen iyi şeylerin.
Henüz hayal iken bir şey ket vurulmasına hayallerimin dayanamıyorum.
Oysaki paylaşılsalar çoğalıp birşey olacaklar belki.
Susacaksın,susacaksın yada susacaksın..hayal katilleri var her yerde.
Çok içim sıkılıyor.

2 Aralık 2010 Perşembe

Doğarken hayat bize birer pencere verdi. İçine bakabilelim diye.
Manzara şahane,manzara kasvetli,manzara duygusal olabiliyordu...
Yaşamımızın ilk yıllarında pencereden gördüklerimize göre birer pencere daha açtık biz de kafalarımızın içinde kendimize.

Hayatın penceresini tercüme ediyordu bu kafamızın içindeki pencere.
Bakış açısı..

Her tercümede bir takım anlam kaymaları olabilir elbette.
Korumak için kendimizi belki de önceleri sadece..ben buyum diyebilmek için hayata.
Seni böyle görüyorum o halde ben buyum!

Hayatın yarısı 'bu' yu inşa etmeye çalışmakla, ondan sonraki yarısı da onu yıkmaya çalışmakla geçiyor sanırım..