21 Kasım 2009 Cumartesi

...

yaralıyorum ve gülümsüyorum yüzüne
yaralanıyorsun ve gülümsüyorsun yüzüme

insan


*fotoğraf:metin demiralay

-kaybetmişsen
ve hiç umut yoksa
kader denir adına
ve
biz masumuzdur eninde sonunda.
-kazanmışsan
ve
çok çalışmışsan
ne şans,ne kader
ben dersin
yalnız ben
en sonunda...

12 Kasım 2009 Perşembe

26


fotoğraf:metin demiralay

Hani bazen birini çok mutlu etmek için mesela; o gün sabahtan akşama dek onun için çalışmış,vakit harcamış,emek harcamış,çok yorulmuşsundur ya,o da bunu gerçekten anlasın istersin,bilsin,ve yaptığın şeyin önemi daha bir artsın,hatta abartılsın belkide,ister istemez.O günün akşamında yatağa yattığında bacaklarının yorgunluktan zonklamasını,belinin ağrımasını,bir saniyesi bile çok önemli olan hayatının 1 gününü ıvır zıvır işlerle tüketmiş olma duygusunu anlasın.
Ettiği teşekkür yalnızca ağzından değil,gözlerinden,gözlerinden sonra bedeninden de dökülsün.Bu üçlü bir çünkü.
Yani sahiden dökülsün;ki senin de içini iyi bir iş yaptım duygusu kaplasın.
İyi ki yaptım,değdi hepsine diyesin.Sende mutlu olasın.O mutlu..sen mutlu..
Ama bazen sahici gelmeyebiliyor mutlu edilmek istenen insanın minneti.
Belki o an ki yorgunluğundan,yoğunluğundan,beklemediğinden yada beklediğinden dolayı,senin için takdire şayan olması gereken bir meseleyi,normal karşılayabiliyor.
Evet,teşekkür ediyor.Ama işte o zaman tam olarak samimi gelmeyebiliyor.
Ve içinde birşeyler kırılabiliyor.Kopabiliyor.
Ne yapması lazım dı amudamı kalkmalıydı?
Bilmem,ama demekki o yaptıklarını yapmamalıydı. Şimdi kırgın hissettiğime göre içimde.
Halbuki amaç,karşı tarafı mutlu etmekti.İstenilen sonuç buydu.Ve elde edildi,görünürde.
Fakat,ne ilginçtir ki egodan mıdır nedir aynı zamanda bende mutlu edilmek istiyordum demekki.
Mutlu ettiğime inandırılarak mutlu olmak istiyordum belki de.
Baksana şu işe...böyle düşününce.
Suçladığım yine kendim oluyor.


Oruç aruoba'nın de ki işte sinden bir bölüm geldi aklıma;

''Yaşamda sık sık istemediğin durumlarda
kalacaksın-ama,geriye dönüp böyle durumlara
giriş nednlerini düşündüğünde,göreceksin ki,
o durumlara girmen,her seferinde
senin bir duruma girmek istemenden kaynaklanmış-
yaşamının durumlar zincirini izlediğinde,
bulacağın,hep,kendin olacak.

Yaşamında,hep,kendini,girmek istemediğin
durumlara sokmak isteyeceksin-ve,
sokacaksın...''


Ve bir de şunu ekleyeyim Aruoba'dan,

(hani bazen bu akşamki gibi olduğunda,bazen se çok sevdiğim bir şiiri birine okumak istediğimde ve o dinlemediğinde,yada anlamadığında,veya çok beğendiğim bir resme bir başkasının da öyle beğenerek bakmasını beklediğimde,birisine kucağımdaki kediyi sevmesi için ona vermeye çalıştığımda ve o onu istemediğinde,....vb.şeylerde...bunlar için de yazılmış bir yazıdır bu bence,yalnızca sözlü iletişimi kapsamaz )

''Yaşamında öteki kişilere ulaşabildiğin anlar,
bir ormandaki kuş ötüşleri gibi olacak:uzaklardan gelip
geçerken kısacık bir süre yapraklarında yankılanacaklar
-o kadar...
Orman,bütün sessizliğiyle,yine yalnız,duracak orada.''

9 Kasım 2009 Pazartesi

HAZIR DÜNYA , Nazlı Eray


Nazlı Eray'ı severim.İlginç bir kadın olduğunu düşünüyorum.Bir tv yayınında kalabalık mekanlarda yazdığını ve yazmaya oturduğu zaman ardı ardına sayfalarca yazdığını söylemişti. Hayalle gerçeğin iç içe geçmiş olduğu öyküleri yada romanları için epey yoğun ve zamansız bir zihni olmalı. Sezgilerinin güçlü olduğunu kendisi de söylemişti fakat dış görünümünden ve yazdıklarından da bu anlaşılıyor zaten.Tüyap kitap fuarında eski kitaplarını indirimli bulunca kaçırmayayım dedim. Hazır Dünya'dan başladım.

Hayatlarımız göründüğünden daha karmaşık aslında,hislerimiz yüzünden.
Bitti dediğimiz şeyleri biz bitirsekte ilişkide olduğumuz taraf bitirmedikçe biz onlarla olan iletişim kanallarını kapatamıyoruz.Bir şekilde hep iletişim halinde kalıyoruz.Rüyalarımızla yada çeşitli rastlantılarla.
Yazarın eski bir fotoğrafla konuşması bu iletişimi hatırlattı bana.Düşünceyle,vicdanla,kalple olanı.

Dünyamız bir başkası tarafından haritalandırılabilir mi?
Diyelim ki haritalandırıldı,kitapta ki gibi insan nasıl açıklayıcısı olur bu haritanın?

Yazarda bu yüzden yazmış zaten bu kitabı,şöyle diyerek sonlandırmış öyküyü;
'Herhangi bir derste, tahtaya kalkınca tutukluk geçirenlere;harita başında ne diyeceğini unutan coğrafya öğrencilerine;tüm öğrencilere,yaşamın bazı bölümlerinde zorluk çeken kadın ve erkeklere;bazen durup dururken yüreklerinde yaşamın getirdiği burukluğu hissedenlere,bir insanla yada fotoğrefla ilgili olanlara,yardımcı el kitabı olarak...'

4 Kasım 2009 Çarşamba

inanç




Küçük bir üzüm salkımının birbirine sıkışık,tıkışık üzümlerinin orta yerinde içerilerde,hiç boşluk yoktur orada dediğin bir yerinde üzüm tanelerinden iri,sapasağlam bir örümcek ağını mekana yayılmış görünce Allah her canlıya rızkını çıkarabileceği bir fırsat veriyor diye düşünüyorsun. Sen ağını örersen tabi.
Hiç olmaz burada dediğin yerden bile çıkabiliyor rızkın.
Sonra eğer daha yaşayacak ömrün varsa bulunduğun salkımı içi su dolu genişce bir kaba daldırıp,çalkalamalarına rağmen orada tutunmayı ve boğulmamayı başarıp salkımdan koşup uzaklaşırken lavaboya da düştüğün halde bir peçeteyle alınıp dışarıya atılabilirsin.Yani yaşayabilirsin.
Ağ yapmak ve yaşamak istersen...
O buna izin de veriyor imkan da.



* fotoğraf Hakkı Yeşillik'e aittir.

hayal bozukluğu



* Fotoğraf Metin Demiralay'a aittir.


Insan kendi hayallerinin peşinden koşmalı.
Fakat, başkalarının yaşamlarını kendi hayalleri yapmamalı.

1 Kasım 2009 Pazar

saçmalamama

*
''saçmalamama adına yavan bir yaşam sürdürmüş olabilirim,ama gece yarısına çeyrek kalanın geç bir zaman olduğuna inanmıyorum artık.''

*kızarmış palamudun kokusundan..

buradaki 'artık'ın kaç yaş olduğunu tahmin edebiliriz ama ölmediğin sürece işler bu durum. öyle değil mi?

bu cümleyi bir gün kullanırım ben gibime geliyor.hep oturaklı ve saçmalamamaya özenli bir gençliği tükettikten sonra muhtemelen.

saçmalamamak mı önemli olan?
sen saçmaladıkların da değil misin aynı zamanda?
öyleyse kendine ettiğin bu zulum de ne? kabul et saçmalıklarını da kendini de..