Hayatı Sorgulamadan Yaşayamıyorum. Bu Nedenle Zaman Zaman Hayattan Kopmak Durumunda Kalıyorum Ve Burası Kopmalarımı Bağladığım Yerdir. Bir Nevi Söküklerin Ahkamla Dikilip Bir Daha Sökülmeyecekler Sanılması Ahmaklığı...
23 Aralık 2010 Perşembe
12 Aralık 2010 Pazar
Hülyalar,Rüyalar..
Bir şeyi gerçekten yapmak istediğinizde önce hayal katilleriyle karşılaşırsınız.
Herbirini inandığınız şeye inandırmanız gerekir.
Ki zaten zar zor bulmuşsunuzdur birşeylere inanmayı..
Aslında inançsızlığa sizde herkes gibi meyletmişken (kendine olan inançtan bahsediyorum,hani şu bir zamanlar kendini bilen,tanıyan ve neleri başarıp neleri başaramayacağını bilen,isteyen,yaratanını hatırlayan,anlayan,seven,onun yolundan giden,kendi mutluluğunu alan,başkalarına mutluluk vermeyi bilen,isteyen,senden,benden... işyerinde önüne her ay bir öncekinden daha yüksek olarak konulan satış hedeflerine olan inancından,satışlar artarsa şirketin büyüyeceğine,şirket büyürse senin de büyüyeceğine olan inancından ve ya insanlığın artık dünyaya olan tek etkisinin doğayı tahrip etmek olduğuna,ilerde su için savaşmamız gerekeceğine olan inancından inandırılmalarından bahsetmiyorum...) yaşamın inanç olmadan ne kuru ve manasız bir hal aldığını farketmeden çoğu kez harala gürele yaşayıp giderken ve ara ara depresyona girip çıkarken bir şey bulmuşum inanacak ;abidik gubidik de olsa..belki mutlu edecek beni..
Ama sonra üzülmeyesin diye başlayan cümleler kurup,sizi düşünüyormuş gibi görünseler de aslında sizin yaşamanıza imkan tanımayan birileri olup çıkanlar bazen en yakınlarınız olabiliyor.
Bir rahat bıraksa herkes herkesi..
Ben kimsenin hülyasına,rüyasına karışmıyorum,anlatılanı dinliyorum ve hep destek olmaya çalışıyorum,müdahale etmiş olmayayım diye hep bir adım geride duruyorum bana mantıklı gelmese de o bahsedilen. Hülyalara,rüyalara saygı duyuyorum.Bunları benliğin bir parçası olarak görüyorum.Bir sevdiğimin önünü böyle açabilirsem mutlu olurum,bende parçası olurum meydana gelen iyi şeylerin.
Henüz hayal iken bir şey ket vurulmasına hayallerimin dayanamıyorum.
Oysaki paylaşılsalar çoğalıp birşey olacaklar belki.
Susacaksın,susacaksın yada susacaksın..hayal katilleri var her yerde.
Çok içim sıkılıyor.
Herbirini inandığınız şeye inandırmanız gerekir.
Ki zaten zar zor bulmuşsunuzdur birşeylere inanmayı..
Aslında inançsızlığa sizde herkes gibi meyletmişken (kendine olan inançtan bahsediyorum,hani şu bir zamanlar kendini bilen,tanıyan ve neleri başarıp neleri başaramayacağını bilen,isteyen,yaratanını hatırlayan,anlayan,seven,onun yolundan giden,kendi mutluluğunu alan,başkalarına mutluluk vermeyi bilen,isteyen,senden,benden... işyerinde önüne her ay bir öncekinden daha yüksek olarak konulan satış hedeflerine olan inancından,satışlar artarsa şirketin büyüyeceğine,şirket büyürse senin de büyüyeceğine olan inancından ve ya insanlığın artık dünyaya olan tek etkisinin doğayı tahrip etmek olduğuna,ilerde su için savaşmamız gerekeceğine olan inancından inandırılmalarından bahsetmiyorum...) yaşamın inanç olmadan ne kuru ve manasız bir hal aldığını farketmeden çoğu kez harala gürele yaşayıp giderken ve ara ara depresyona girip çıkarken bir şey bulmuşum inanacak ;abidik gubidik de olsa..belki mutlu edecek beni..
Ama sonra üzülmeyesin diye başlayan cümleler kurup,sizi düşünüyormuş gibi görünseler de aslında sizin yaşamanıza imkan tanımayan birileri olup çıkanlar bazen en yakınlarınız olabiliyor.
Bir rahat bıraksa herkes herkesi..
Ben kimsenin hülyasına,rüyasına karışmıyorum,anlatılanı dinliyorum ve hep destek olmaya çalışıyorum,müdahale etmiş olmayayım diye hep bir adım geride duruyorum bana mantıklı gelmese de o bahsedilen. Hülyalara,rüyalara saygı duyuyorum.Bunları benliğin bir parçası olarak görüyorum.Bir sevdiğimin önünü böyle açabilirsem mutlu olurum,bende parçası olurum meydana gelen iyi şeylerin.
Henüz hayal iken bir şey ket vurulmasına hayallerimin dayanamıyorum.
Oysaki paylaşılsalar çoğalıp birşey olacaklar belki.
Susacaksın,susacaksın yada susacaksın..hayal katilleri var her yerde.
Çok içim sıkılıyor.
2 Aralık 2010 Perşembe
Doğarken hayat bize birer pencere verdi. İçine bakabilelim diye.
Manzara şahane,manzara kasvetli,manzara duygusal olabiliyordu...
Yaşamımızın ilk yıllarında pencereden gördüklerimize göre birer pencere daha açtık biz de kafalarımızın içinde kendimize.
Hayatın penceresini tercüme ediyordu bu kafamızın içindeki pencere.
Bakış açısı..
Her tercümede bir takım anlam kaymaları olabilir elbette.
Korumak için kendimizi belki de önceleri sadece..ben buyum diyebilmek için hayata.
Seni böyle görüyorum o halde ben buyum!
Hayatın yarısı 'bu' yu inşa etmeye çalışmakla, ondan sonraki yarısı da onu yıkmaya çalışmakla geçiyor sanırım..
Manzara şahane,manzara kasvetli,manzara duygusal olabiliyordu...
Yaşamımızın ilk yıllarında pencereden gördüklerimize göre birer pencere daha açtık biz de kafalarımızın içinde kendimize.
Hayatın penceresini tercüme ediyordu bu kafamızın içindeki pencere.
Bakış açısı..
Her tercümede bir takım anlam kaymaları olabilir elbette.
Korumak için kendimizi belki de önceleri sadece..ben buyum diyebilmek için hayata.
Seni böyle görüyorum o halde ben buyum!
Hayatın yarısı 'bu' yu inşa etmeye çalışmakla, ondan sonraki yarısı da onu yıkmaya çalışmakla geçiyor sanırım..
30 Kasım 2010 Salı
Planla Plansızlık
Hayatla ilgili plan yapmamaya karar verdim.
Yani planlı bir boşvermişlik içindeyim.
Yani hala tam olarak plansız sayılmam..
:)
Yani planlı bir boşvermişlik içindeyim.
Yani hala tam olarak plansız sayılmam..
:)
12 Kasım 2010 Cuma
7 Kasım 2010 Pazar
Pastırma yazı bir gündü. Deniz çarşaf gibi.
Çam kokuyordu arka bahçe ayrılamıyordum.
Deniz kokuyordu ön bahçe ayrılamıyordum.
Alışmaktan korkuyordum.
Ne şanslı ağaçlardı bunlar. Denize uzanan geniş ve sağlam gövdeleri vardı.
Mutlu görünüyorlardı.Dalları dimdikti kıyıya.
Yeşile baktım.Kahverengiye,sarıya sonrada maviye uzun uzun...
Telaşsızdım. Neredeyse zamansızdım.
Ve bir kedi gelip dizlerime oturdu.
Çağırmışım gibi.Sanki çok eskiden beri tanışmışız gibi.
Ruhum ağırlıksızlaştı.Bedenimi de ben unuttum.
Kedi oldum,ağaç oldum,deniz oldum bugün.
Yine gelelim buralara....
Dardanos/Çanakkale.
Çam kokuyordu arka bahçe ayrılamıyordum.
Deniz kokuyordu ön bahçe ayrılamıyordum.
Alışmaktan korkuyordum.
Ne şanslı ağaçlardı bunlar. Denize uzanan geniş ve sağlam gövdeleri vardı.
Mutlu görünüyorlardı.Dalları dimdikti kıyıya.
Yeşile baktım.Kahverengiye,sarıya sonrada maviye uzun uzun...
Telaşsızdım. Neredeyse zamansızdım.
Ve bir kedi gelip dizlerime oturdu.
Çağırmışım gibi.Sanki çok eskiden beri tanışmışız gibi.
Ruhum ağırlıksızlaştı.Bedenimi de ben unuttum.
Kedi oldum,ağaç oldum,deniz oldum bugün.
Yine gelelim buralara....
Dardanos/Çanakkale.
3 Kasım 2010 Çarşamba
28 Ekim 2010 Perşembe
23 Ekim 2010 Cumartesi
22 Ekim 2010 Cuma
11 Ekim 2010 Pazartesi
vermekten korktuğu için almamak
'Hayatta gaza basman gereken yerlerde basacaksın gaza' demişti biri bana.Tecrübeydi üstelik konuşan. İstedikçe sahip olabiliyordu çünkü insan.Vericiydi hayat.
Ve hayattan tüm alabileceklerini almalıydı insan.Sonra senden almaya başladıkça verebilecek birşeyleri olmalıydı insanın. Alıcıydı hayat.
Kendinden vermemek için aldıklarından verebilmeliydi zamanı gelince. Aldıklarının onda emanet olduğunu hep hatırlayıp kendini yitik zannetmeden.
Ve hayattan tüm alabileceklerini almalıydı insan.Sonra senden almaya başladıkça verebilecek birşeyleri olmalıydı insanın. Alıcıydı hayat.
Kendinden vermemek için aldıklarından verebilmeliydi zamanı gelince. Aldıklarının onda emanet olduğunu hep hatırlayıp kendini yitik zannetmeden.
8 Ekim 2010 Cuma
30 Eylül 2010 Perşembe
22 Eylül 2010 Çarşamba
Korktuğuna Yürümek
Olmasından korktuğumuz bir şeyin hep olabileceğini beklemek sırasında yaşadıklarımız,onun olması sırasında yaşadıklarımızdan daha kötüdür.
2 Eylül 2010 Perşembe
Neden Nankör
İnsanlar beklenti oluşturmadan ilişki kuramıyor ne yazık ki. Aldığının-verdiğinin,alacağının-vereceğinin çeteresi hep aklında... Üstelik bu hususta karşısındakinin insan olması bile gerekmiyor. Kedilere nankör derler ya hani.. Yani insanların bir kediden bile ona olan sevgi ve ilgileri sonucunda bir beklentiye girmelerini ve bu beklentinin ise nasıl birşey olduğunu,nasıl karşılanması gerektiğini anlayamıyorum. Ne yapılmalı? Ne isteniyor? Yaşlanınca kedi kendisine mi bakmalı? Fakat,nankör ithamı işte bu beklentilerin karşılanamaması olacak heralde..
6 Ağustos 2010 Cuma
16 Haziran 2010 Çarşamba
23 Mayıs 2010 Pazar
7 Mayıs 2010 Cuma
İyilik
Bir gün bir iyilik yapma fırsatı eline geçtiğinde ve sen içtenlikle bunu yapmak istediğinde,onu yapamamaktan korktuğunda ve yapabilmek için yaratana yalvardığında ve O'da bunun gerçekleşmesine izin verdiğinde;iyiliğin vermek değil sonsuz huzuru almak olduğunu anladım.Bugün.Yapmak değil olmak olduğunu üstelik.
6 Mayıs 2010 Perşembe
29 Nisan 2010 Perşembe
'Nedenler ve Neden??'ler üzerine..Why'ı dinlerken...
' Nedenn??? ' ler ve 'neden'ler...
Nedenn??? sözcüğünün bir eli isyandadır bir eli kabullenişte..
Hayat nedenler üzerine kurulu,bazen nedenler,bazen Nedenn???ler..
Susmak bir neden olabilir kimi zaman,konuşmak gibi.
Konuştuğun zaman yargılanabilirsin,
Sustuğun zaman da yargılayabilirsin bazen..
Susmak bir Nedenn??? olabilir kimi zaman ötekinin gözünde
Yargıladığın andır işte o an..
nedenlerin peşi sıra başka başka nedenler bulunur,kol kola girerler..
Oysa ki Nedenn???ler hiç uyumayan yalnızlık bekçileridir kuytularında aklın .. hiçbir nedenle kol kola giremezler.
İşte bana bu yazıyı yazdıran parça Ömer Faruk Tekbilek 'Why'...
Nedenn??? sözcüğünün bir eli isyandadır bir eli kabullenişte..
Hayat nedenler üzerine kurulu,bazen nedenler,bazen Nedenn???ler..
Susmak bir neden olabilir kimi zaman,konuşmak gibi.
Konuştuğun zaman yargılanabilirsin,
Sustuğun zaman da yargılayabilirsin bazen..
Susmak bir Nedenn??? olabilir kimi zaman ötekinin gözünde
Yargıladığın andır işte o an..
nedenlerin peşi sıra başka başka nedenler bulunur,kol kola girerler..
Oysa ki Nedenn???ler hiç uyumayan yalnızlık bekçileridir kuytularında aklın .. hiçbir nedenle kol kola giremezler.
İşte bana bu yazıyı yazdıran parça Ömer Faruk Tekbilek 'Why'...
27 Nisan 2010 Salı
Mutluluk Üzerine
Eskiden hep aptalların daha mutlu olduklarını düşünürdüm.
Kendi hayatları tam istedikleri gibi ise bile pek hakları yoktu bence mutluluğu böyle hissetmeye.
Afrika'da yada dünyanın başka bir yerinde insanlar açlıktan ölüyorken onlar sofraya oturup nasıl tıka basa yemek yiyebiliyorlardı.Neden fazlasını yiyorlardı.
Doymuş gibi olunca kalkmak gerekmezmiydi sofradan peygamberimiz gibi.
Sokaktaki dilencilerin önünden geçerken bir insanlık utancı duymuyorlarmıydı içten içe?Yüzlerine bakabiliyorlarmıydı dilenenlerin?
Savaşlar varken,savaşlar uzağımızda bile olsalar tv deki savaş görüntülerine bakabiliyorlarmıydı?Normal karşılayabiliyorlarmıydı?
Birşeyler yapmak gerekmezmiydi.Yada bu durumlara şahit olmaktan utanmak.
Sokalardaki tinerci çocuklar,dolup taşan esirgeme kurumları,trafik kazaları,gasplar,hırsızlıklar,insanların hayvanlara ve insanların insanlara yaptıkları eziyetler..daha niceleri.Rahatsız etmezmiydi vicdanlarını,dürtmezmiydi akıllarını.Nasıl mutlu olurlardı hiç suçluluk duymadan.
Kemalettin Tuğçu'yu çok mu okumuştum acaba çocukken? yada hep siyahı gören bir hüzünle mi doğmuştum ? Herkes siyahı görüyor fakat çok azı mı önemsiyordu bunu?
Çocuk aklımla sofradan tam doymadan kalkarak bir açın hakkını kurtardığımı sanmam içimi rahatlatıyordu fakat bunun aslında pek de bir işe yaramadığını biliyor ve bunun için üzülüyordum. Sonraları büyüyünce Mehmet Eroğlu'nun Kusma Kulübü'nü okuyunca bir çantaya verilebilecek bilmem kaç lira ile aç çocuklara bilmem ne kadar paket süt alınabileceğini hesaplayan karakterlerden sonra ben bir ara konuya duyduğum hassaslıkla hesapla iyice kafayı bozdum.
Geçenlerde Susan Miller'ın kitabında oğlak burçlarının toplumsal meselelere duyarlı olduklarını ve topluma birşeyler kazandırmazlarsa kendilerini değersiz hissedeceklerini okuyunca bende o an jeton düştü.Bunca yıl bu içerlemelerim normalmiş anladım.Bu aralar sıkça kendi kendime ve etrafıma söylediğim 'benim kime ne faydam var bu dünyada' düşüncesinin kaynağını buldum.
Şimdi mutlu olmak konusuna gelince; dünyanın kötü kaderi de var iyi kaderi de.Her ikisi de insanı etkiler.Sonunda kimse tek bir yüzünde daimi kalıcı olmaz.
Eskiden hep aptalların daha mutlu olduklarını düşünürdüm.
Fakat,bugün bir arkadaşım
-'Ancak,akıllılar mutlu olmayı becerir'' dedi..
Sanıyorum derin mutsuzluğundan sonra idi..
Kendi hayatları tam istedikleri gibi ise bile pek hakları yoktu bence mutluluğu böyle hissetmeye.
Afrika'da yada dünyanın başka bir yerinde insanlar açlıktan ölüyorken onlar sofraya oturup nasıl tıka basa yemek yiyebiliyorlardı.Neden fazlasını yiyorlardı.
Doymuş gibi olunca kalkmak gerekmezmiydi sofradan peygamberimiz gibi.
Sokaktaki dilencilerin önünden geçerken bir insanlık utancı duymuyorlarmıydı içten içe?Yüzlerine bakabiliyorlarmıydı dilenenlerin?
Savaşlar varken,savaşlar uzağımızda bile olsalar tv deki savaş görüntülerine bakabiliyorlarmıydı?Normal karşılayabiliyorlarmıydı?
Birşeyler yapmak gerekmezmiydi.Yada bu durumlara şahit olmaktan utanmak.
Sokalardaki tinerci çocuklar,dolup taşan esirgeme kurumları,trafik kazaları,gasplar,hırsızlıklar,insanların hayvanlara ve insanların insanlara yaptıkları eziyetler..daha niceleri.Rahatsız etmezmiydi vicdanlarını,dürtmezmiydi akıllarını.Nasıl mutlu olurlardı hiç suçluluk duymadan.
Kemalettin Tuğçu'yu çok mu okumuştum acaba çocukken? yada hep siyahı gören bir hüzünle mi doğmuştum ? Herkes siyahı görüyor fakat çok azı mı önemsiyordu bunu?
Çocuk aklımla sofradan tam doymadan kalkarak bir açın hakkını kurtardığımı sanmam içimi rahatlatıyordu fakat bunun aslında pek de bir işe yaramadığını biliyor ve bunun için üzülüyordum. Sonraları büyüyünce Mehmet Eroğlu'nun Kusma Kulübü'nü okuyunca bir çantaya verilebilecek bilmem kaç lira ile aç çocuklara bilmem ne kadar paket süt alınabileceğini hesaplayan karakterlerden sonra ben bir ara konuya duyduğum hassaslıkla hesapla iyice kafayı bozdum.
Geçenlerde Susan Miller'ın kitabında oğlak burçlarının toplumsal meselelere duyarlı olduklarını ve topluma birşeyler kazandırmazlarsa kendilerini değersiz hissedeceklerini okuyunca bende o an jeton düştü.Bunca yıl bu içerlemelerim normalmiş anladım.Bu aralar sıkça kendi kendime ve etrafıma söylediğim 'benim kime ne faydam var bu dünyada' düşüncesinin kaynağını buldum.
Şimdi mutlu olmak konusuna gelince; dünyanın kötü kaderi de var iyi kaderi de.Her ikisi de insanı etkiler.Sonunda kimse tek bir yüzünde daimi kalıcı olmaz.
Eskiden hep aptalların daha mutlu olduklarını düşünürdüm.
Fakat,bugün bir arkadaşım
-'Ancak,akıllılar mutlu olmayı becerir'' dedi..
Sanıyorum derin mutsuzluğundan sonra idi..
22 Nisan 2010 Perşembe
Görmeli Mi, Görmemeli Mi
Yaptığımız hatalar bizim hata yapabilme potansiyellerimizden doğmuştur.
Çünkü,söz gelimi neden bir hatayı en az bir kez yapabilmişliğimiz varken bir başka hatayı değil yapmak onu yapmış olmayı düşünemeyiz bile.Buna cesaretimiz yoktur,kendi içimizde olmayan birşeydir onu yapabilecek olmak.
İlkinden çok zarar gördü diye ikinci kez aynı hatayı yapmayacağı beklenir ya kişiden; oysa hatalar bizim potansiyallerimizi gösterir.O yüzden tekrar tekrar yapılabilir aynı hatalar.
-Hangi potansiyel bizde neden var,neden yok, bunlar oluşurken bu oluşumu etkileyen dinamikler nelerdi?
-Doğuştan mı geliyor,ailemiz mi çevre mi,o anki koşullarmı bunları şekillendiriyor?
-Hatasız kul olmaz.
Bunlar ayrı.
Bunlar başka meseleler de önemli olan bence hangi insanda hangi hatayı gördüğümüzde anlamalıyız ki bu hata önemli,bunu affedemeyiz,bunu kabul edemeyiz.
Çünkü,potansiyelinden dolayı tekrar etme ihtimali var.
Kabul edemediğimiz hata,kabul edemediğimiz potansiyel yani kabul edemediğimiz kişi demektir.
Hatasını kabul edemiyorum ama onu kabul ediyorum diyemeyiz yani.
Ama genellikle -''yaptı bir hata işte..'' derler. Hatası ondan ayrı birşeymiş gibi kişinin.
Yani 'ya ne olursan ol gel' dicez yada hiç gelme...
Çünkü,söz gelimi neden bir hatayı en az bir kez yapabilmişliğimiz varken bir başka hatayı değil yapmak onu yapmış olmayı düşünemeyiz bile.Buna cesaretimiz yoktur,kendi içimizde olmayan birşeydir onu yapabilecek olmak.
İlkinden çok zarar gördü diye ikinci kez aynı hatayı yapmayacağı beklenir ya kişiden; oysa hatalar bizim potansiyallerimizi gösterir.O yüzden tekrar tekrar yapılabilir aynı hatalar.
-Hangi potansiyel bizde neden var,neden yok, bunlar oluşurken bu oluşumu etkileyen dinamikler nelerdi?
-Doğuştan mı geliyor,ailemiz mi çevre mi,o anki koşullarmı bunları şekillendiriyor?
-Hatasız kul olmaz.
Bunlar ayrı.
Bunlar başka meseleler de önemli olan bence hangi insanda hangi hatayı gördüğümüzde anlamalıyız ki bu hata önemli,bunu affedemeyiz,bunu kabul edemeyiz.
Çünkü,potansiyelinden dolayı tekrar etme ihtimali var.
Kabul edemediğimiz hata,kabul edemediğimiz potansiyel yani kabul edemediğimiz kişi demektir.
Hatasını kabul edemiyorum ama onu kabul ediyorum diyemeyiz yani.
Ama genellikle -''yaptı bir hata işte..'' derler. Hatası ondan ayrı birşeymiş gibi kişinin.
Yani 'ya ne olursan ol gel' dicez yada hiç gelme...
20 Nisan 2010 Salı
Durmalı
Duygularım mı önce oluştu da çarptılar düşüncelerime yoksa düşüncelerim miydi önce oluşan ve çarpan duygularıma? da oluştu bu ritmi bozuk senfonisi beynimin.
Kimin müziğidir şimdi dinlediğim?
Duygularım,düşüncelerim ve ben birer bütün olamadık.Şimdi başka devinimleri var herbirinin.
O zaman aklıma gelir dediği şairin;
durmalı bu içsel hız
çarpıp bir ağaca
sevi bıraktım
kalemin,kağıdın olduğu yere
19 Nisan 2010 Pazartesi
13 Nisan 2010 Salı
uçarcasına yazmalı yazabilen
ben yazar olsaydım takma isimle kitap yazardım;özgürce hareket edebilmek,belki bir sonraki kitabımı yazabilecekken beni ardımda kalan yaratımımın esiri yapmalarına izin vermemek,kimseye yandaş olmamak ve kimse tarafından yargılanmamak için..
11 Nisan 2010 Pazar
Gözledim meraktayım
Neden daha çok kadınlar oluyor iç yolculukları yapanlar..
Derini görmek isteyenler, ona gidenler..
*
Ve neden bazı erkekler henüz katedilecek çok yol varken,derinliğin en başındayken daha bile şair olabiliyor..
*
merak ediyorum.
Derini görmek isteyenler, ona gidenler..
*
Ve neden bazı erkekler henüz katedilecek çok yol varken,derinliğin en başındayken daha bile şair olabiliyor..
*
merak ediyorum.
10 Nisan 2010 Cumartesi
Dokuz ay,bir ömür
Bir arkadaşımın okulundaki bir öğretmen arkadaşı ''bir gecede yapılan ve sonra unutulan çocuklar bunlar'' diyormuş okullarındaki bazı çocuklar için. Sadece birkaçının hikayesini dinleyince arkadaşımdan ben de öyle olduklarını anladım.Bir yanda milyarlar harcanarak yapılan tüp bebekler. Yolu gözlenen,el bebek gül bebek büyütülen çocuklar.Bir yanda doğar doğmaz unutulanlar.
Sonra onlar günün birinde aynı sınıfa düşünce ve çok eften püften bir sebepten yakası kirli olan temiz olana bir tekme atınca bu tekme aslında kime..
fotoğraf ; Erkan Oymacı
Sonra onlar günün birinde aynı sınıfa düşünce ve çok eften püften bir sebepten yakası kirli olan temiz olana bir tekme atınca bu tekme aslında kime..
fotoğraf ; Erkan Oymacı
9 Nisan 2010 Cuma
Boşluğa doldurmak
Alışveriş merkezlerinde ihtiyaçlardan çok yalnızlıklarmı paketleniyor ne...
Boş evlerde raf raf, dizi dizi ...
Boş evlerde raf raf, dizi dizi ...
8 Nisan 2010 Perşembe
Kendinle Kalırsın
Ağlamak sert bir direniş.Yaşananları ben hiç kabullenemiyorum demek.Kendi kendine.
O yüzden gözyaşlarını bir başkasının silmesi yaşlarını azaltmıyor.
Çünkü koyamıyorsun kendinle kendin arasına bir başkasını.
O yüzden gözyaşlarını bir başkasının silmesi yaşlarını azaltmıyor.
Çünkü koyamıyorsun kendinle kendin arasına bir başkasını.
7 Nisan 2010 Çarşamba
yapamazlar,yapamazsınız,yapamayız
Eskiden,çocukluğumda özgürdüm hayallerimde.
Hem hayaller boldu hem de özgürlükler.
Her renge boyanabilir,her yere konabilir ve her istediğime ulaşabilirdim.
Sonra birileri bana insan olduğumu hatırlatmış ve dikte etmiş olacaklar ki ket vuruldu hayallerime.Üstelik sinsice.Her yere konamaz,her şeyi yapamaz ve her rengi giyinemez oldum. Hayallerimde bile..
Ne kalmış gerçeğine.
3 Nisan 2010 Cumartesi
Camdan evrene..
Akvaryumun içindeki balık nasılsa,evrendeki biz de öyleyiz.
Fakat,hızlı hızlı koşsak da çarpamayacağımızdan bir cam kavonaza herhalde unutuyoruz ki bir gün sonlanacak hayatlarımız.
Fakat,hızlı hızlı koşsak da çarpamayacağımızdan bir cam kavonaza herhalde unutuyoruz ki bir gün sonlanacak hayatlarımız.
27 Mart 2010 Cumartesi
Yelkenler fora
Korkuyorum demedim.
Fakat,koktuğumu anladı ve 'korkma' dedi.
O anda korkuyor olmaktan çok utandım. Çünkü,korkabilmek onunda lüksü olabilmeliydi.İkimizde korkuyor olabilmeliydik aynı mutlu ve bizim olan gemimizi yüzdürürken bilinmeze.Ya da ben belirsizlikleri karşılama konusunda artık alıngan olmayarak ve bizi yaratanın aynı zamanda bizi koruyanda olduğunu unutmadan ve buna gerçekten inanarak ve güvenerek ve bundan cesaret alarak korkmamalıydım.Sana korkmadan destek olabilmeliydim.
Ben herşeyi bildiğini sanan bir korkağım,sen ise birşey bilmiyormuş gibi duran bir cesur bilgesin..
Fakat,koktuğumu anladı ve 'korkma' dedi.
O anda korkuyor olmaktan çok utandım. Çünkü,korkabilmek onunda lüksü olabilmeliydi.İkimizde korkuyor olabilmeliydik aynı mutlu ve bizim olan gemimizi yüzdürürken bilinmeze.Ya da ben belirsizlikleri karşılama konusunda artık alıngan olmayarak ve bizi yaratanın aynı zamanda bizi koruyanda olduğunu unutmadan ve buna gerçekten inanarak ve güvenerek ve bundan cesaret alarak korkmamalıydım.Sana korkmadan destek olabilmeliydim.
Ben herşeyi bildiğini sanan bir korkağım,sen ise birşey bilmiyormuş gibi duran bir cesur bilgesin..
9 Mart 2010 Salı
Dün,Bugün,Yarın

Gülmek anın içinde olmaktı.Hatırladım.
O an da yaşadığımı anladım.
Hatırladım zamansızlığı.
Bir zamanlar olduğumuz ve şimdi geldiğimiz yerden gelmeden evvel bilmiyorduk herhalde şimdiyi,sadece yaşıyorduk.Ne zaman ki tarif etmeye başladık; ondan uzaklaştık.
Fotoğraf; Bahadır Kuyucu-Yasak Meyva,
http://www.fotografdergisi.com/calismadevam.asp?syf=5&haber_id=37&sanatci=27
5 Mart 2010 Cuma
Başarı
10 Şubat 2010 Çarşamba
Törpülenmek

Gençlik hayata karşı kendine beğendiğin duruşu korumaya çalışmakla geçiyor.Yada ona bunu kabul ettirme yanılgısıyla.İspat çabasıyla kendini kendine.Mücadeleyle yani.Gereksiz.Fazlasıyla güçlü gördüğünden kendini belki,belki fazlasıyla senin sanmandan hayatını,belki de henüz idrak edemediğinden neden,nasıl bir kurgunun içinde olduğunu.Zaman ilerledikçe azalmaya başlayan bu asilik idrakten mi,yenilgiden mi..
Fotoğraf;Onur Turan.
3 Şubat 2010 Çarşamba
Hayalin Varsa Varsın
2 Şubat 2010 Salı
OCAK Ayında Okuduklarım
Bir Yaz Yağmuruydu-Mario Levi
Hayvan Çiftliği-George Orwell
Puslu Kıtalar Atlası-İhsan Oktay Anar
Unutma Bahçesi-Latife Tekin
Örümceğin Kitabı-Nazlı Eray
Hayvan Çiftliği-George Orwell
Puslu Kıtalar Atlası-İhsan Oktay Anar
Unutma Bahçesi-Latife Tekin
Örümceğin Kitabı-Nazlı Eray
isteksizlik üçgeni

İstemek,istediğinin gerçekleştiğini tüm detaylarıyla düşünmek, bu defa onu İstememek..Hep bu gel giti yaşamak.
İstediğinden korkup vazgeçmek. İstediğini benimseyememek.
Olsun dediğin şey istemekten mi istetilmekten mi diye kararsız kalmak,teşhisi koyamamak.
Yaşama korkusunun yaşamını basması sonucu yaşamdan alıkonulmak.
Fotoğraf:Menekşe Şimşek
30 Ocak 2010 Cumartesi
26 Ocak 2010 Salı
24 Ocak 2010 Pazar
Puslu Kıtalar Atlası

''... Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti.Acıyı,susuzluğu,açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor,bu yüzden daha rahat döşeklere,daha leziz yemeklere,daha neşeli dostlara sığınıyorlardı.Dünyaya olan o kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki,kendilerine altın ve gümüşten,zevk ve safadan,lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.Oysa,Uzun İhsan Efendi,Dünya'nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi.Her insan şu yada bu şekilde dünyayı okumalıydı.Kuran'ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun ardında giden herkes,dünyayı onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı.Dünyaya şahit olmanın yolu ise maceradan başka bir şey değildi.Yaşanılanlar,görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun,macera insanoğlu için büyük bir nimetti.Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk,bu Dünya'nın şahidi olmaktı.''İhsan Oktay Anar
Çocukluğumda okumaya yeni başladığım zamanlarda deniz kızından da,güzel ve çirkinden de,fareli köyün kavalcısından da çok etkilenmiştim.Onları sadece okumakla kalmamış,yaşamıştımda. Fakat,içinde 20-25 adet türk masalının olduğu bir kitabın bana verdiği keyfi şimdi bile yabancı masallara değişmem.Defalarca okurdum onu.Hatta bir ara ortaokula giderken aklıma gelmişti de tekrar okumuştum ama o zaman çok yavan bulmuştum hikayeleri de o zamanlar nasıl bu kadar çok beğendiğime anlam verememiştim. Velhasıl,o zamanlardan bu zamana pekçok güzel kitabı okumuş olsamda o masallardan almayı unuttuğum keyfi özlediğim zamanlar olmuştu.Taaa ki Puslu Kıtalar Atlasını okuyana kadar.
Felsefik,komik,serüven dolu,çok keyifli bir yetişkin masalıydı.
Yazarına selam olsun,çok güzeldi,teşekkürü borç bilirim..
22 Ocak 2010 Cuma
21 Ocak 2010 Perşembe
20 Ocak 2010 Çarşamba
Galiba
19 Ocak 2010 Salı
Kar Sevinci
16 Ocak 2010 Cumartesi
Alıntı 2
13 Ocak 2010 Çarşamba

''Hepsinde aynı şeyi gözledim,korkularını sevinçleriymiş gibi kolayca dışa vurup üzüntülerini sır gibi saklıyorlar.İçimde merak uyandı,'Yaşamlarında ne olmuş ki,böyle zayıflık neşesi sarmış bu insanları?'dedim Şeref'e,'Sence korkularından niye hiç utanmıyorlar?'
'Onlara utanınca katlanamadıkları ağır şeyler yaşatılmış olmasından olabilir,duydukları üzüntünün derinliğiyle ilgilidir bu,'dedi,'korkularını bağışlayarak rahatlıyorlar demek ki...
Düşün bakalım,insan neden dertli hale gelir,daha çok hangi üzüntüler derine işler?'
Düşündüm bende,'Bilmiyorum ki,haksızlığa uğradıkça galiba...' dedim.'Öylemi dertli oluyoruz?'Yüzüne bir gülümseme yayıldı.
Bazen,başını sallayarak doğrulayabildiği şeylerde söyleyebiliyorum ona.
'Dayanılmaz üzüntülerimize,başkalarının bize karşı işlediği suçların içimize çöken katranı dersek,bu konuda belki biraz daha konuşabilir duruma gelebiliriz.
Üzüntü saklanması gereken bir şeydir.Başkalarının üstümüzden suç işlemesine izin verdiğimiz için..' dedi.
'üzüntümüzden dolayı biz de kendimize karşı suçluyuz çünkü,insanlar normal olarak korkularını da saklarlar,ama sen neredeyse sevinçle açığa vurduklarını gözlemişsin.kendimi haksızlığa uğratmak için nedenlerim vardı demek istiyorlar heralde'Bu olsa olsa kendini bağışlamaktan doğan bir neşedir,öyle düşündük ikimiz.
Latife Tekin,Unutma Bahçesi,syf:138-139
fotoğraf:Serhat Taykut Gül
12 Ocak 2010 Salı
8 Ocak 2010 Cuma
uykusuza...
Başkası ne der hayatı
6 Ocak 2010 Çarşamba
5 Ocak 2010 Salı
Adı Aşk...Pehh !

'Nasılsın?' dedim.
'Parçalı bulutlu ara ara yağmurlu' dedi.
'Boşver,yağmurlar bir zaman sonra diner' dedim. Ne diyeyim.
'Ya muson yağmurları gibiyse' dedi.
'Değildir,zatına pek az rastlanılan üstelikte tropik cinsten birşey değildi ki.Bildiğin yurdum insanı idi' dedim.Acımasızca.
Güldü.
Üzülüyor.
Fakat,hayallerini bir balona yazar ve bunu da hadi benim için uçur balonu da gerçekleşsin herşey diye birinin eline tutuşturmak istersen böyle olur.
O balonu kendin tutacaksın.
Kimseyi hayattan memnun olmak için kendine aracı yapmayacaksın.
Balonun olacak.
İçine hayal koyacaksın.
Ve o balonu kendin tutacaksın.
fotoğraf; metin demiralay
2009 Aralık Ayında Okuduklarım
Nazlı Eray-Arzu Sapağında İnecek Var
Nazlı Eray-El Yazması Rüyalar
Nazlı Eray-Pasifik Günleri
Orhan Pamuk-Kar
Nazlı Eray-El Yazması Rüyalar
Nazlı Eray-Pasifik Günleri
Orhan Pamuk-Kar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)